Hz Muhammed Mustafa SAV, Hz Ali KV, Hz Fatıma RA, Hz Hasan RA, Hz Hüseyin RA bu beş isim Ehlibeyti yani Ehl-i aba’yı oluşturmaktadır. Pençe i Ali Aba, Hamse i Ali Aba denilmektedir.
Hz Muhammed SAV Ben ilmin şehriyim Ali de kapısıdır, buyurmuştur. (el- Cami’us-Sağir 1/415, Sevaiku’l-Muhrika 73; Tehzibu’t-Tehzib 6/320; Müstedrek-i Hâkim 3/126)
Yani ilmi tahsil etmek Ademiyet sıfatlarını ortaya çıkarmak Allah’ın eşref-i mahlûk olarak buyurduğu kimliğe sahip olabilmek için Hz Muhammed SAV e varmak lazımdır. Hz Peygambere varabilmek içinde Hz Ali’nin KV kapısından geçmek lazımdır. Çünkü Hz Ali çocukluğundan beri Hz Peygamber SAV in yanında Peygamber terbiyesi, ilmi ile büyümüştür. Bu sebeple Hz Ali KV ile Hz Peygamber SAV varisi ve vasisidir.
Hz Ali KV Hz Allah’ın büyüklüğünü, Hz Peygamberin SAV risaletini, İslam’ın değerlerini, hoşgörüsünü insanlara anlatmaya, aşılamaya çalışmıştır. Ehl-i beyt dışında yetiştirdiği tarihte ilk kişi Hz Hasan el Basri’dir. Hasan el Basri Hz Ali den fıkıh, kelam, tefsir, hadis derslerinin yanında bir de tasavvuf dersleri almıştır. Bugün Kadiriyye, Rufaiyye, Bedeviyye, Dusukiyye, Şazeliyye, Halvetiyye gibi birçok tarikatın membası Ehl-i beyt Hz Ali KV’dir.
Tasavvuf” kelime olarak Arapça suf (yün,yün giymek) anlamlarına gelmektedir. Ashabı Suffa diye anılan Hz Muhammed Mustafa SAV efendimizin zamanında ashâbdan Resulullah Efendimizin sohbetlerini hiç kaçırmayan dünyalıkları olmayan üstlerindeki elbiseleri bile yırtık olan yün giyen kişiler,tarihte ilk olarak Tasavvuf ehli olarak onlar bilinmektedirler.
Ashabı Suffa kendilerini Hz Peygamber SAV efendimizin teşviki ile ilme,ibadete,zikre vererek,Mescidi Nebevi de yaşarlar ve iaşeleri diğer Sahabiler tarafından karşılanırdı.
Tasavvufun daha sonraki dönemi Mutasavvıflar dönemi Hasan El Basri den sonra Ebu Haşimi Kufi,Süfyanı Servi,Marufi Kerhi,Cüneydi Bağdadi gibi mutasavvıflar oluşturmaktadırlar.
Tasavvuf döneminin giyim,zikir,usul,yol ve o yola ait kolların oluşması Seyyid Şerif Abdulkadir Geylani hazretlerini döneminden sonra başlar ve Tarikat adı ile anılıp bir çok kollara yani şubeleşmelere başlar.
Yani Tarikatlar kollara ayrılınca herhangi bir tarikatın giyiminden,usulünden hangi tarikat olduğu bilinmekteydi.
Tasavvuf insana nasıl ademiyet sıfatlarını takınacağını, nefsi nasıl terbiye edeceğini yani Hz Peygamberin SAV buyurduğu gibi; “(İyi) Müslüman, dilinden ve elinden Müslümanların emin olduğu kişidir. (Asıl) muhacir de Allah’ın yasakladıklarını terk edendir.” (Buhârî, Îman 4, 5, Rikak 26; Müslim, Îman 64-65). İşte Tasavvuf kişiye bunu verir yani iyi bir abid (kul) olmanın yollarını gösterir.
Tasavvuf öğretileri kişilere hoşgörü, tevazu, derin anlayış sağlar. Her kişiyi her varlığı canlı ve cansız fark gözetmeden Allah CC hazretleri yarattı diye olduğu gibi hoşgörü ile kabul etmeyi öğretir. Etrafta hata aramamayı var ise bir kusur o kusuru, hatayı kendinde kendi nefsinde aramasını öğretir. Kibirden, nifaktan, yalandan, haramdan, kötülükten, Kuran’da men edilmiş her türlü yanlış hareket, hata, kötü söz ve kötü düşünceden dahi sıyrılmaktır.
İşte bu öz öğretinin kaynağı Ehl-i beyt’tir. Bugün dünyada ve özelliklede Anadolu’da, Anadolu insanının hoşgörüsü, misafirperverliği; yemez yedirirler, içmez içirirler, giymez giydirirler, yatmaz yatırırlar. “Her geceyi Kadir her gördüğünü Hızır bil.” “Eline beline diline aşına işine eşine sahip ol”. Hacı Bektaşi Veli Anadolu’da bu ifadeler kullanılmaktadır.
Hz Ali’nin KV açtığı çığır ile tasavvuf ve tarikat adı altında Ali evlatlarının ve onların bağlılarının açtığı sancakların dalgalanmasıyla İslam’a büyük hizmet olmuştur. Ehl-i beyt’in evlatlarının ve bağlılarının yetiştirdikleri halifeleri ve yazdıkları kitaplar ile bugün dahi dünyanın birçok yerinde hizmetlerinin eserleri ortadadır.
“Yatılanı hoş görürüm yaratandan ötürü.” Yunus Emre
Ehl-i-beyt evlatları ve onların varisleri sadece Müslümanlara değil bütün insanlığa birliği, kardeşliği, sevmeyi, sevilmeyi, hoşgörüyü, yardımlaşmayı, dil, din, ırk, cinsiyet ayırmaksızın insanı insan olduğu için sevip kabul etmeyi hoş görmeyi aşılamıştır.
Sevgi bütün âlemin yaratılanların bağıdır, anahtarıdır. Biz ifadesini Kuran, Hz Peygamber SAV, Ehl-i-beyti ve onların varislerinden öğrenmekteyiz.
İslam’ın o yüksek derin değerlerini anlamak ve yaşamanın sırrı işte Ehlibeyti ve bıraktıkları değerleri anlamaktan geçmektedir. Rabbim bizleri Ehl-i beyt’e layık eylesin ve onların himmet ve şefaatlerini üzerimize sayeban eylesin. İnşaallah.
Kaynaklar:
Kütüb-i Sitte