HZ. PEYGAMBER İLE HZ. FATIMA’NIN SOHBETİ:
Ali b. Hilal, babasının şöyle söylediğini nakletmiştir:
Hz. Peygamber (s.a.a) hastalanmıştı. Huzuruna vardım. Hz. Fatıma’nın (s) babasının başucunda ağladığını gördüm. Ağlama sesi yükselince Hz. Peygamber (s.a.a) başını kaldırıp “Kızım Fatıma! Niçin ağlıyorsun?” diye buyurdu.
Hz. Fatıma “Ey Allah’ın Resulü! Senden sonra saygınlığımızın kayıp olacağından korkuyorum” diye arz etti.
Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu:
“Kızım! Şunları bilmiyor musun? Allah Teala yeryüzü halkına bir baktı ve onların arasından babanı seçti. Sonra bir daha baktı ve eşini seçti. Bana seni onunla evlendirmemi vahyetti. Kızım! Biz öyle bir Ehl-i Beyt’iz ki Allah Teala, bizden önce ve bizden sonra hiçbir kimseye vermediği bazı faziletler vermiştir. Onlar şunlardır:
Allah’ın katında, ben son peygamberim, onların en hayırlısıyım ve kullarının en sevimlisiyim. Bu özelliklerle ben senin babanım.
Allah’ın katında, benim vasim peygamberlerin vasilerinin en hayırlısı ve onların en sevimlisidir. Bu özelliklerle o senin eşindir.
Allah’ın katında, bizim şehidimiz şehitlerin en üstünü ve en sevimlisidir. O Hamza b. Abdulmuttalib’dir. O senin ve eşinin amcasıdır. Cafer b. Ebi Talib ise iki kanadıyla cennette meleklerle birlikte uçmaktadır. O senin babanın amcasının oğlu ve eşinin kardeşidir.
İslam ümmetinin Peygamberinin iki torunu olan Hasan ve Hüseyin senin oğullarındır. Onlar cennet halkının seyyitleri ve efendileridir. Allah’a yemin ederim ki babaları onlardan daha üstündür.
Kızım Fatıma! Beni doğrulukla seçip gönderen Allah’a yemin ederim ki, İslam ümmetinin Mehdi’si de onlardandır. Dünya’da fitne, kargaşa, kaos, katliamlar ortaya çıktığı, yollar kapandığı, insanlar birbirlerinin mallarını yağmaladıkları, büyük küçüğe acımadığı, küçük büyüğe saygı göstermediği zaman; Allah ahir zamanda sapıklığın kalelerini yıkması, kilitlenmiş kalpleri açması, dinin temellerini sağlamlaştırması, sünnetimin ihya edilmesi için onu gönderecektir. Öyle ki dünya zulümle dolmuş iken onu adaletle dolduracaktır.”
KAYNAK :
{Keşfu’l-Ğumme, 5}
