Resul size neyi verdiyse alın ayetindeki ilahi emir gereği,resul bize “ehl-i beyt’i vermiş ve onlar hakkında da “şayet kur’an ile birlikte bunlara sımsıkı sarılırsanız benden sonra asla sapıklığa düşmezsiniz,ve yine ehl-i beytimden sakınha öne geçmeyin helak olursunuz,”çünkü onlar sizden iyi bilirler buyurmuşlardır. Demek oluyorki ıtrata(Ehl-i beyt-e) temessük etmek (onlara sarılmak)tan maksat,yalnızca onları sevmek değil onların hidayet ve siretleri ile hidayetleşmektir. Onları resulullah’tan sonra kur’an ve sünneti anlamada onlara amel etmede ve onların yol göstericiliği ile hidayet yoluna girmede,onları rehber edinmekdir, Çünkü resulullah’ın (yani ev sahibinin ) hallerini en iyi bilen ve en yakından tanıyan EHL-İ BEYT’TİR.Onun yoluna en uygun hareket edenler onun getirmiş olduğu dinin bütün hüküm ve ahkâmının taşıdığı hikmetlerini en iyi bilinenler yine onlardır.İşte böyle bir durumdaki ehl-i beyt,allah’ın kitabına mukabil onunla eş olmaya layik olabilir. Aksi taktirde yalnızca Peygamber’in MÜBAREK kanını taşımasından dolayı resulullah’a hürmete binaen sevilen ve sevilmesi gereken bir ehli beyt’in kur’an’a eş ve onunla birlikte KİYAMETE KADAR KORUNMASININ ÖĞÜTLENMESİ,O, yüce hikmet sahibi nebi’nin hikmet anlayışına (hâşâ)gölge düşürür. Ayrıca sevgi kadar çok kolay bir şeyi resulullah’ın getirip de amel kadar çok zor olan bir şey ile yani ehl-i beyt sevgisini Kur’an ile birlikte zikretmesi ve her ikisinini de ağırlık ve zorluk anlamına gelen “sekaleyn /iki ağır emanet “kavramıyla ifade etmesi yine onun (hâşâ) hakimliğine ters düşer.