Yüce Allah’ın Anayasası, Kur’an-ı Kerim’de Resülullah’tan önce gelen Tüm Peygamberler şöyle buyurmuşlar: Yaptığımız hizmete Karşılık insanlardan hiçbir şey beklemiyoruz, bize Allah’ın rızası yeter denilmiştir. Hz. Muhammed Mustafa’ya özel olarak Allah-u Teâlâ şu direktifi vermektedir: “De ki, sizden, yakın akrabalarımı sevip saymanızda başka hiçbir karşılık ve mükâfat istemiyorum.”
Burada son derece ilginç bir nokta vardır. Diğer Peygamberler hiç bir karşılık istemediği hâlde Allahü Teâlâ neden Resulullah’ın insanlardan, yakın akrabamı sevip sayın gibi bir talepte bulunmasını emretmiştir. Bu sorunun cevabını yine Kur’an-ı kerim veriyor:
“De ki Sizden karşılık olarak istediğim şey de aslında yine sizin yararınız içindir, faydası yine sizedir; Benim Allah rızasından başka istediğim bir şey yoktur.”
Ayette açıkça “Karşılık olarak istediğim şey aslında bana değil, size yarayacak bir şeydir, buyrulmaktadır… Söylenmek istenen şey şudur: “Benim Ehl-i Beyti’me besleyeceğiniz sevgi, sizi kemal ve tekâmüle götürecek bir bağdır. Aslında ismini “Karşılık ve mükâfat “koysam da, gerçekte size benden ulaşacak olan nice hayırlardan biridir bu da! Peygamberin Ehl-i beyt’i her nevi pislik, kötülük ve olumsuzluktan arınmış, tertemiz kılınmıştır. Hiç şüphesiz onları sevmek insanoğluna, Hakk’a itaat ve faziletli olma gibi kazanımlar getirecektir.”
Böylesine temiz ve günahtan arınmış bir Ehl-i beyt’in sevgisi elbette ki tıpkı hayat iksiri gibi gösterecek ve bireyin kemal bulmasını sağlayacaktır. Bu ayetteki “Yakınların” enbariz numunesi, hiç şüphesiz Hz.Ali’dir. Nitekim tanınmış Ehl-i sünnet Müfessiri ve âlimi Fahreddin-i Razi şöyle yazar: Zamahşehri’nin el- keşafında şöyle kayıtlıdır: Şura Suresi’nin 23.Ayeti nazil olduğunda,orada bulunan sahabeler: “Ya Resulullah! Yakın akrabalarınız içinde kendilerini sevip saymamızın emrolunduğunu bu insanlar kimlerdir, onları isimleriyle tanıtabilir misiniz bize?” diye sordular. Resul-i Ekrem buyurdu: “Ali, Fatima ve onların evlatlarıdır.”.
Söz konusu ayetten sonra bizzat hadisi nebeviyle yapılan bu açıklama, ayette geçen “Yakınları’nın” kim olduğunu göstermektedir: Ali, Fatima, Hasan ve Hüseyin’dir. Onları sevmek hem Allah’ın emridir, hem Resul’ünün buyruğudur, bunu vurgulayan pek çok nokta mevcuttur.
Şura 23’te geçen “Yakınlarına sevgi ve saygıdan başka hiçbir şey” ibaresi gayet açıktır, burada şunun altını önemle çizmek gerekir. Rasulullah’ın Fatima’yla Ali’ye ve onların evlatlarına olan sevgisi sırf kan bağından şahsi bir sevgiden ibaret değildi elbet. Resulullah’ın Fatima’ya duyduğu ve açıkça beyan etmiş olduğu derin sevgi ve ilginin nedeni, Hak Teâlâ’ya olan fevkalade yakınlığı, emsalsiz iman ve takvası idi. Bundan dolayı Peygamberimiz Fatima’yı pek sevmekte, ona özel bir ilgi ve saygı göstermekteydi. Nitekim “Fatima benim vücudumun bir parçasıdır; onu seven beni sevmiş, onu inciten beni incitmiş olur ” buyurmaktadir.” “Hz. Ali, Hasan ve Hüseyin’e duyduğu derin sevgi de yine aynı türdendir ki, bu hususta da İslam kaynaklarında sayısız hadis ve mütevatir rivayetler kayıtlıdır.” “Binaenaleyh onları sevmek, bizzat Allahü Teâlâ’nın emriyle bütün İslam ümmetine farz edilmiştir. Nitekim Allahü Teâlâ bunu pekiştirmek için: “Peygamber’e uyun, ona itaat edin; umulur ki böylelikle hidayete kavuşursunuz, buyurmaktadır.
Yine Ahzab Suresi’nin 21.Ayet’i kerimesinde şöyle buyrulur: “Andolsun sizin için, Allah’ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah’ı çokça zikredenler için Allah’ın Resul’ünde güzel bir örnek vardır.” Binaenaleyh ayet ve hadisle de sabit olduğu üzere Âl-i Muhammed olarak bilinen Hz. Ali, Hz. Fatima, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’nin sevgisi bütün Müslümanlara farz kılınmış bir sevgidir. Hz. Ali konusunda Resülullah’tan ulaşan nice hadisler arasında Ali’nin sevgisini vurgulayan ve müminlerin onu sevmesini hatırlatan çok sayıda sahih hadis vardır ki, bunlardan birkaçını yazmanın yeterli olacağına kanaatindeyim: “Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: Ya Ali! Allahü Teâlâ seni öyle şeylerle süsledi ki Allah kulları nezdinde bunlardan daha güzeli yoktur. Sen dünyadan öylesine uzak duruyorsun ki, ne dünya senden faydalanabiliyor, ne de sen dünyadan, miskinlerle yoksulların dostluğunu bağışladı sana; onlar seni imam olarak kabul ettiklerinden dolayı pek mutludurlar ve sen de onların bu tutumundan memnun… Ne mutlu seni sevene ve bu sevgide samimi ve sadık olana! Yazıklar olsun sana düşman olup senin aleyhinde yalan söyleyene!”
Suyuti, Resulullah’ın Ensar’a Şöyle buyurduğunu yazar: “Size, benden sonra sapmamanız için kime sarılmanızı söyleyeyim mi?” Ensar: “Evet.” deyince şöyle buyurdu: “Ali’ye sarılın! Bana gösterdiğiniz sevgi ve saygıyı ona da gösterin. Rabbim Cebrail vasıtasıyla bunu bizlere böylece duyurmamı emretti!”
Ehl-i sünnet kaynaklarında Hz. Ali’nin sevgisi hakkında geçen bir diğer rivayette, onun yüzünü seyredip sesini dinlemenin bile ibadet olduğu kayıtlıdır. Taberi, Ümmü’l Müminin Hz. Ayşe’den şöyle nakleder: “Babam Hz. Ebubekir sık sık Ali’nin yüzünü seyreder, hayranlıkla ona bakardı. Bir gün: “Baba, Ali’nin yüzüne neden o kadar bakıyorsun, onu hayranlıkla seyrediyorsun?” diye sordum. “Kızım, Resulullah’ın (s.a.v.) Ali’nin simasını seyretmenin ibadet olduğunu buyurduğunu kendi kulağımla duydum.” dedi.”.
Aynı konuda diğer Ehlisünnet eserlerinde 20’ye yakın rivayet vardır. İbn Hacer de yine Hz. Ayşe’den şöyle rivayet eder: “Resulullah şöyle buyurduğunu duydum: Kardeşlerimin en hayırlısı Ali, amcalarımın en hayırlısı Hamza’dır. Ali’yi anıp hatırlamak ve onun hakkında konuşmak bir ibadettir.”
Ayrıca diğer Ehl-i sünnet kaynaklarında da ayni mevzuda 5 hadis vardır. Hz. Ali, Allah ve Resulü indinde diğer insanların en sevileni ve en hayırlısıydı. Enes bin Malik şöyle rivayet eder: “Bir gün, Ensar’dan birinin büyük çocuğu Resülullah’a hizmet ederdi. Benim sıramın olduğu bir gün Ümmü Eymen kızarmış bir tavuk getirerek: “Ya Resulullah. Bu tavuğu kendim aldım, kendim pişirdim, sizin için” dedi. Bunun üzerine Resulullah elini kaldırıp: “Ya rabbi! Bu yemeği benimle birlikte yemesi için kullarının en sevgili olanını bana gönder!” Duanın hemen ardından kapı çalındı. Allah Resulü (s.a.v.): “Enes, git kapıyı aç!” buyurdu. Ben: “Keşke gelen Ensar’dan biri olsa!” içimden geçirdim, kapıyı açtım, gelen Ali’ydi. “Peygamber’in önemli bir işi var” diyerek onu geri gönderdim. Peygamber’in bu duası ve Ali’nin gelişi üç kez tekrarlandı. Üçüncü defasında Resulullah (s.a.v.): “Ey Enes! Git ve onu içeri al! Sen, kavmini seven ilk insan değilsin. Onun senin kavminden-Ensar’dan olmadığını biliyorum!”. Bunun üzerine mahcubiyetle gidip Ali’yi getirdim oturup birlikte yemek yediler.”